25 Kasım 2015 Çarşamba

Bilimsel Bilginin Doğası ve Biyoloji

İnsan  bilgiyi nereden edinir? 
1- Kendi tecrübe ve deneyimlerinden.
2- Başkalarından (okuyarak, dinleyerek, vs.)

İşte bilimsel bilgi dediğimiz şey, bu seçeneklerden ilkinin yöntemleştirilmiş halidir. Bilim insanları bilgiye bu şekilde ulaşır. Ancak 2. si için de bir seçenek sunar. Biz, günlük hayatlarında bilgi üretimi ile uğraşmayan diğer kişilerse bizim için 1. seçeneği daha önce gerçekleştirmiş olan birilerinin bilgisinden faydalanırız. Bu gerçekleştirme şeklinin önemi nedir? Yani bilgi neden yöntemleştirilmiştir? Bu soruların cevaplarını bulmak için bilimsel bilginin özelliklerine göz atmamız yeter.

Bilimsel bilginin özellikleri şunlardır:
1- objektiflik (bilimsel bilgi kişiden kişiye, toplumdan topluma değişmez.)
2- denenebilirlik ve gözlemlenebilirlik (aynı koşullarda aynı şeyler hep aynı sonucu vermelidir, yoksa güvenilirlikten bahsedemeyiz.)
3- ölçülebilirlik (elde edilen verilerden sonuç çıkarabilmek, başkalarının sonuçları ile karşılaştırma yapabilmek için elde edilen bilginin ölçülebilir olması gereklidir.)
4- eleştiriye, şüpheye açık olma, değişebilirlik ve yanlışlanabilirlik (bilimsel bilgi, yalnızca o anki elde ettiğimiz bulguların mümkün olan en olası çözümünü/sonucunu yansıtır, ve tek doğru sonuç anlamına gelmez. Yeni bilgiler edinildiğinde, ya da yeni yaklaşımlar geliştirildiğinde değişime açıktır, durağan değil dinamiktir.)
5- kesinlik (Aynı zamanda kesindir, yanlışlığı kanıtlanana dek doğru kabul edilir.)
6- mantıksal tutarlılık (Bilimsel bilgi kendi içinde çelişmez, bir bütünlük ve tutarlılık gösterir.)

Peki bilim nedir? Türk Dil Kurumu bilim için üç farklı tanım öneriyor:
1- Evrenin veya olayların bir bölümünü konu olarak seçen, deneye dayanan yöntemler ve gerçeklikten yararlanarak sonuç çıkarmaya çalışan düzenli bilgi, ilim.
2- Genel geçerlik ve kesinlik nitelikleri gösteren yöntemli ve dizgesel bilgi.
3- Belli bir konuyu bilme isteğinden yola çıkan, belli bir amaca yönelen bir bilgi edinme ve yöntemli araştırma süreci.
Bilimin tanımı çeşitli bilimadamları tarafından da farklı şekillerde ifade edilmiştir. Einstein’a göre bilim, her türlü düzenden yoksun duyu verileri ile düzenli düşünceler arasında uygunluk sağlama çabasıdır. Russel’a göre ise bilim, gözlem ve gözleme dayalı akıl yürütme yoluyla dünyaya ilişkin olguları birbirine bağlayan yasaları bulma çabasıdır. Ben bu ikinciyi daha çok sevdim. J


Yöntem, yöntem, yöntem... Hep bunu vurguladık. O zaman şimdi, bilimsel yöntemin ne olduğuna bakalım. Bilimsel yöntemin aşamaları birbiri ile döngüsel bir ilişki içinde olduklarından doğrusal şekilde sıralanması anlamında eksiklik oluşturur. Bu nedenle aşağıdaki şekil üzerinden incelemek daha faydalı olacaktır:


Bilimsel problemin tespit edilmesi: Bu aşama, ilgi ve merak sonucunda etrafta gözlemlenen olaylardan yola çıkarak bir problemin ortaya konulmasını ifade eder. Her ne kadar bilimsel yöntemin ilk adımı ortaya bir problem konulması olsa da, bilimsel bilgi her zaman bu şekilde elde edilmez. Bazen, öyle planlanmamış olsa da dikkatli gözlemlerden elde edilen verilerin yorumlanması ilginç bilimsel bilgilerin elde edilmesine olanak tanır. Penisilin isimli dünyanın ilk antibiyotiğinin keşfi buna güzel bir örnektir.
Bilim insanları, henüz 1900’lü yıllara gelmeden, hastalıklardan mikrop adı verilen küçük canlıların sorumlu olduğuna karar vermişlerdi. O zamanlar en küçük bir yaralanma, yaranın mikrop kapması sonucu ölümlere neden oluyordu.  Bilim insanları bu ölümleri engelleyebilmek için farklı fikirler ortaya atıyor, yaraların nasıl dezenfekte edilebileceğini araştırıyorlardı. Kimisi asidik veya bazik özellik gösteren kimyasalların yaraya uygulanması gerektiğini düşünür ve bunun işe yarayıp yaramayacağını denerken kimisi de bağışıklık sisteminin kuvvetlendirilmesinin bu sorunları ortadan kaldıracağı fikrini savunuyor ve bu konuda araştırmalarını sürdürüyordu. Bu bahsettiğim ikinci grup bilim insanı arasında doktor Alexander Fleming de vardı. Fleming, vücudun kendisinin ürettiği maddeleri (örneğin göz yaşının içinde bulunan ve lizozim adı verilen bir madde) hastalık yapıcı bakteriler üzerinde deniyor, sonuçları analiz ediyordu. Yine bu çalışmalar sırasında daha önceden büyümesi için hazırladığı bakteri kültürlerini incelerken, küflenmiş olan bir bakteri kültüründe küfün etrafında bakterinin çoğalmadığını farketti. Küf mantarı tarafından üretilen bir maddenin bakterinin çoğalmasını engellemiş olabileceğini düşünen Fleming, çeşitli çalışmalar sonucunda bu maddeyi elde etmeyi başardı. Fleming, buluşunu yayınlayıp bilim dünyasına duyurmaya çalışmışsa da öneminin anlaşılması için 10 yıldan fazla süre gerekecekti. Büyük miktardaki üretimine ancak 1941’de başlanabilen penisilinin başarısı kısa sürede yayıldı ve Alexander Fleming’e 1945 Nobel Tıp Ödülü’nü kazandırdı.

Problemle ilgili verilerin toplanması: Üstteki hikayeden de anlaşılacağı üzere bilimsel bilginin elde edilmesi dikkatli yapılan gözleme dayanır. Gözlem günlük hayatımızda da sıklıkla kullandığımız bir kelimedir ve iki şekilde incelenir: nitel gözlem ve nicel gözlem. Yalnızca duyu organlarıyla yapılan ve herhangi bir ölçüm aleti kullanılmayan gözlemler “nitel gözlem” olarak isimlendirilir. Bu terimi aklımızda tutmak için şunu kullanabiliriz, nitel kelimesi nitelemekten gelir, nitelemekle (bir şeyin incelenerek özelliklerin sıralanması)  elde edilen anlamına gelir. Bu gözlem sonucu elde edilen veriler herhangi bir ölçüm aleti ile elde edilmediklerinden  kişiden kişiye değişen özellik gösterir ve yanıltıcıdır. Duyu organlarının yanı sıra yardımcı ölçüm araçlarının da kullanılması ile yapılan gözlemlerse “nicel gözlem” olarak isimlendirilir. Bu gözlemler ile elde edilen sonuçlar birbiri ile karşılaştırılabilecek nitelikte olup, kişiden kişiye değişmezler ve bilimsel önem taşırlar. Örneğin balıklarınızı beslediğiniz akvaryum suyunun ısısını suya parmağınızı batırarak tespit etmeniz bir nitel gözlem, termometre ile ölçmeniz ise nicel gözlemdir.

Hipotezin oluşturulması ve hipotezle ilgili tahminin öne sürülmesi: Gözlemler sonucunda elde edilen veriler kullanılarak ortaya konan probleme yönelik geçici bir çözüm belirlenir. Bu geçici çözüme hipotez adı verilir. Ortaya konulan hipotez deney ve yeni gözlemlerle sınanmaya açıkken, eldeki verilerle çelişmemelidir. Kurulan hipotezden yola çıkılarak bir tahminde bulunulur.

Tahminin kontrollü deneylerle test edilmesi: Hipoteze dayanarak öne sürülen tahmin deneyler ile test edilir. Bu deneylerde olmazsa olmaz koşul deney yürütülürken her defasında yalnızca tek bir faktörün değiştirilerek sonucun gözlemleniyor olmasıdır. Bu şekilde yapılan deney “kontrollü deney” olarak isimlendirilir. Örneğin sıcaklığın belirli bir bitkinin çimlenme hızına etkisi gözlemlenmek isteniyorsa, farklı sıcaklıklara maruz bırakılan saksılardaki toprak ve su miktarı, saksıya ekilen tohum sayısı aynı olmalıdır.

Yapılan tüm bu çalışmalar sonucunda deneylerle elde edilen veriler organize edilerek incelenir ve bir çıkarımda bulunulur. Çıkarım hipotezi destekler nitelikte ise hipotezin doğruluğundan bahsedilebilir. Bu durumda, yeniden yapılan farklı deneyler de aynı sonuca işaret ediyorsa bulunan sonuç, çalışmada emeği geçen bilim insanı tarafından çeşitli bilimsel dergilerde, kongre ve konferanslarda paylaşılır ve diğer bilim insanlarına duyurulur. Unutulmaması gereken önemli bir nokta, elde edilen bilimsel bilginin eleştiriye açık olması, yanlışlanabilmesi ve değişebilirlik özelliği taşıyor olmasıdır.

Çıkarım hipotezi destekler nitelikte değilse, bulguları açıklamıyor veya bir kısmını açıklıyorsa yapılacak olan şey yeni bulguları açıklayan yeni bir hipotezin ortaya atılması ve yeni bir tahmin yürütülerek bu yeni hipotezin kontrollü deneylerle sınanmasıdır. Bu döngü, deneylerle birebir uyumlu bir hipotez ortaya atılana, sınanana dek devam eder, bu durumda döngü sona ermez, sadece bir ara verilmiş olur. Bilimsel bilgi, her zaman yeni çalışmalar ve gözlemlerle elde edilen bilgilere açıktır. Şu an sahip olduğumuz bilimsel bilgiler, ancak şu an elimizdeki bilgiler dahilinde problemlere sunulmuş çözümleri ifade eder.

Yararlanılan kaynaklar:

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder