1- Kendi tecrübe ve deneyimlerinden.
2- Başkalarından (okuyarak, dinleyerek, vs.)
İşte bilimsel bilgi dediğimiz şey, bu seçeneklerden
ilkinin yöntemleştirilmiş halidir. Bilim insanları bilgiye bu şekilde ulaşır.
Ancak 2. si için de bir seçenek sunar. Biz, günlük hayatlarında bilgi üretimi
ile uğraşmayan diğer kişilerse bizim için 1. seçeneği daha önce gerçekleştirmiş
olan birilerinin bilgisinden faydalanırız. Bu gerçekleştirme şeklinin önemi
nedir? Yani bilgi neden yöntemleştirilmiştir? Bu soruların cevaplarını bulmak
için bilimsel bilginin özelliklerine göz atmamız yeter.
Bilimsel bilginin özellikleri şunlardır:
1- objektiflik (bilimsel bilgi kişiden kişiye, toplumdan
topluma değişmez.)
2- denenebilirlik ve gözlemlenebilirlik (aynı koşullarda
aynı şeyler hep aynı sonucu vermelidir, yoksa güvenilirlikten bahsedemeyiz.)
3- ölçülebilirlik (elde edilen verilerden sonuç
çıkarabilmek, başkalarının sonuçları ile karşılaştırma yapabilmek için elde
edilen bilginin ölçülebilir olması gereklidir.)
4- eleştiriye, şüpheye açık olma, değişebilirlik ve
yanlışlanabilirlik (bilimsel bilgi, yalnızca o anki elde ettiğimiz bulguların mümkün
olan en olası çözümünü/sonucunu yansıtır, ve tek doğru sonuç anlamına gelmez.
Yeni bilgiler edinildiğinde, ya da yeni yaklaşımlar geliştirildiğinde değişime
açıktır, durağan değil dinamiktir.)
5- kesinlik (Aynı zamanda kesindir, yanlışlığı
kanıtlanana dek doğru kabul edilir.)
6- mantıksal tutarlılık (Bilimsel bilgi kendi içinde
çelişmez, bir bütünlük ve tutarlılık gösterir.)
Peki bilim nedir? Türk Dil Kurumu bilim için üç farklı
tanım öneriyor:
1- Evrenin veya olayların bir bölümünü konu olarak seçen,
deneye dayanan yöntemler ve
gerçeklikten yararlanarak sonuç çıkarmaya çalışan düzenli bilgi, ilim.
2- Genel geçerlik ve kesinlik nitelikleri gösteren yöntemli ve dizgesel bilgi.
3- Belli bir konuyu bilme isteğinden yola çıkan, belli
bir amaca yönelen bir bilgi edinme ve yöntemli
araştırma süreci.
Bilimin tanımı çeşitli bilimadamları tarafından da farklı
şekillerde ifade edilmiştir. Einstein’a göre bilim, her türlü düzenden yoksun
duyu verileri ile düzenli düşünceler arasında uygunluk sağlama çabasıdır.
Russel’a göre ise bilim, gözlem ve gözleme dayalı akıl yürütme yoluyla dünyaya
ilişkin olguları birbirine bağlayan yasaları bulma çabasıdır. Ben bu ikinciyi
daha çok sevdim. J
Yöntem, yöntem, yöntem... Hep bunu vurguladık. O zaman
şimdi, bilimsel yöntemin ne olduğuna bakalım. Bilimsel yöntemin aşamaları
birbiri ile döngüsel bir ilişki içinde olduklarından doğrusal şekilde
sıralanması anlamında eksiklik oluşturur. Bu nedenle aşağıdaki şekil üzerinden
incelemek daha faydalı olacaktır:
Bilimsel problemin tespit edilmesi: Bu aşama, ilgi ve
merak sonucunda etrafta gözlemlenen olaylardan yola çıkarak bir problemin
ortaya konulmasını ifade eder. Her ne kadar bilimsel yöntemin ilk adımı ortaya
bir problem konulması olsa da, bilimsel bilgi her zaman bu şekilde elde
edilmez. Bazen, öyle planlanmamış olsa da dikkatli gözlemlerden elde edilen
verilerin yorumlanması ilginç bilimsel bilgilerin elde edilmesine olanak tanır.
Penisilin isimli dünyanın ilk antibiyotiğinin keşfi buna güzel bir örnektir.
Bilim insanları, henüz 1900’lü yıllara gelmeden,
hastalıklardan mikrop adı verilen küçük canlıların sorumlu olduğuna karar
vermişlerdi. O zamanlar en küçük bir yaralanma, yaranın mikrop kapması sonucu
ölümlere neden oluyordu. Bilim insanları
bu ölümleri engelleyebilmek için farklı fikirler ortaya atıyor, yaraların nasıl
dezenfekte edilebileceğini araştırıyorlardı. Kimisi asidik veya bazik özellik
gösteren kimyasalların yaraya uygulanması gerektiğini düşünür ve bunun işe
yarayıp yaramayacağını denerken kimisi de bağışıklık sisteminin
kuvvetlendirilmesinin bu sorunları ortadan kaldıracağı fikrini savunuyor ve bu
konuda araştırmalarını sürdürüyordu. Bu bahsettiğim ikinci grup bilim insanı
arasında doktor Alexander Fleming de vardı. Fleming, vücudun kendisinin
ürettiği maddeleri (örneğin göz yaşının içinde bulunan ve lizozim adı verilen
bir madde) hastalık yapıcı bakteriler üzerinde deniyor, sonuçları analiz
ediyordu. Yine bu çalışmalar sırasında daha önceden büyümesi için hazırladığı
bakteri kültürlerini incelerken, küflenmiş olan bir bakteri kültüründe küfün
etrafında bakterinin çoğalmadığını farketti. Küf mantarı tarafından üretilen
bir maddenin bakterinin çoğalmasını engellemiş olabileceğini düşünen Fleming,
çeşitli çalışmalar sonucunda bu maddeyi elde etmeyi başardı. Fleming, buluşunu
yayınlayıp bilim dünyasına duyurmaya çalışmışsa da öneminin anlaşılması için 10
yıldan fazla süre gerekecekti. Büyük miktardaki üretimine ancak 1941’de
başlanabilen penisilinin başarısı kısa sürede yayıldı ve Alexander Fleming’e
1945 Nobel Tıp Ödülü’nü kazandırdı.
Problemle ilgili verilerin toplanması: Üstteki hikayeden de
anlaşılacağı üzere bilimsel bilginin elde edilmesi dikkatli yapılan gözleme
dayanır. Gözlem günlük hayatımızda da sıklıkla kullandığımız bir kelimedir ve
iki şekilde incelenir: nitel gözlem ve nicel gözlem. Yalnızca duyu organlarıyla
yapılan ve herhangi bir ölçüm aleti kullanılmayan gözlemler “nitel gözlem”
olarak isimlendirilir. Bu terimi aklımızda tutmak için şunu kullanabiliriz,
nitel kelimesi nitelemekten gelir, nitelemekle (bir şeyin incelenerek
özelliklerin sıralanması) elde edilen
anlamına gelir. Bu gözlem sonucu elde edilen veriler herhangi bir ölçüm aleti
ile elde edilmediklerinden kişiden
kişiye değişen özellik gösterir ve yanıltıcıdır. Duyu organlarının
yanı sıra yardımcı ölçüm araçlarının da kullanılması ile yapılan gözlemlerse
“nicel gözlem” olarak isimlendirilir. Bu gözlemler ile elde edilen sonuçlar
birbiri ile karşılaştırılabilecek nitelikte olup, kişiden kişiye değişmezler ve
bilimsel önem taşırlar. Örneğin balıklarınızı beslediğiniz akvaryum suyunun
ısısını suya parmağınızı batırarak tespit etmeniz bir nitel gözlem, termometre
ile ölçmeniz ise nicel gözlemdir.
Hipotezin oluşturulması ve hipotezle ilgili
tahminin öne sürülmesi:
Gözlemler sonucunda elde edilen veriler kullanılarak ortaya konan probleme
yönelik geçici bir çözüm belirlenir. Bu geçici çözüme hipotez adı verilir.
Ortaya konulan hipotez deney ve yeni gözlemlerle sınanmaya açıkken, eldeki
verilerle çelişmemelidir. Kurulan hipotezden yola çıkılarak bir tahminde
bulunulur.
Tahminin kontrollü deneylerle test edilmesi: Hipoteze dayanarak
öne sürülen tahmin deneyler ile test edilir. Bu deneylerde olmazsa olmaz koşul
deney yürütülürken her defasında yalnızca tek bir faktörün değiştirilerek
sonucun gözlemleniyor olmasıdır. Bu şekilde yapılan deney “kontrollü deney”
olarak isimlendirilir. Örneğin sıcaklığın belirli bir bitkinin çimlenme hızına
etkisi gözlemlenmek isteniyorsa, farklı sıcaklıklara maruz bırakılan
saksılardaki toprak ve su miktarı, saksıya ekilen tohum sayısı aynı olmalıdır.
Yapılan tüm bu çalışmalar sonucunda deneylerle elde
edilen veriler organize edilerek incelenir ve bir çıkarımda bulunulur. Çıkarım
hipotezi destekler nitelikte ise hipotezin doğruluğundan bahsedilebilir. Bu
durumda, yeniden yapılan farklı deneyler de aynı sonuca işaret ediyorsa bulunan
sonuç, çalışmada emeği geçen bilim insanı tarafından çeşitli bilimsel
dergilerde, kongre ve konferanslarda paylaşılır ve diğer bilim insanlarına
duyurulur. Unutulmaması gereken önemli bir nokta, elde edilen bilimsel bilginin
eleştiriye açık olması, yanlışlanabilmesi ve değişebilirlik özelliği taşıyor olmasıdır.
Çıkarım hipotezi
destekler nitelikte değilse, bulguları açıklamıyor veya bir kısmını açıklıyorsa
yapılacak olan şey yeni bulguları açıklayan yeni bir hipotezin ortaya atılması
ve yeni bir tahmin yürütülerek bu yeni hipotezin kontrollü deneylerle
sınanmasıdır. Bu döngü, deneylerle birebir uyumlu bir hipotez ortaya atılana,
sınanana dek devam eder, bu durumda döngü sona ermez, sadece bir ara verilmiş
olur. Bilimsel bilgi, her zaman yeni çalışmalar ve gözlemlerle elde edilen
bilgilere açıktır. Şu an sahip olduğumuz bilimsel bilgiler, ancak şu an
elimizdeki bilgiler dahilinde problemlere sunulmuş çözümleri ifade eder.
Yararlanılan kaynaklar:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder